Kültürümüzde Atın Önemi

Eski Türklerde atın önemi, hem ekonomik hem savaş aracı olarak kullanılması bakımından büyük bir önem arz ediyordu.

Eski Türklerde atın önemi, hem ekonomik hem savaş aracı olarak kullanılması bakımından büyük bir önem arz ediyordu. Türkler, atı evcilleştirip onu hem savaş hem ekonomik olarak kullanan ilk millettir dolayısıyla ilk süvari birlikleri Türkler tarafından kullanılmıştır. İlk olarak Orta Asya’daki komşumuz Çinliler olmak üzere diğer bütün Avrupa uygarlıkları ata binmeyi Türklerden öğrenmişlerdir. Atın eski Türk topluluklarında kapladığı bu önem orduların kimi zaman yalnızca atlı birliklerden oluşmasına sebep olmuştur. Atın sağladığı avantajlar hem kullanan kişiye hız hem manevra kabiliyeti hem de pozisyonu hızlıca değiştirme olanağı sağlıyordu. Ek olarak atların insanlara oranla yorulma eşikleri çok daha yüksek olduğu için uzun süren savaşlarda piyadelere karşı neredeyse efor sarf etmeden kondisyon üstünlüğü sağlıyordu. Bu sebepler dolayısıyla atlı Türkler eski dönemlerde geniş coğrafyalara yayılmayı başarmış hatta dünyanın atla gidilebilecek her yerine seyahat etmişlerdir. Atın eski Türklerdeki yeri o kadar büyüktür ki Avrupa’yı istila eden Atilla, atlarını otlatamayacağı için günümüz Macaristan topraklarına ordusunu kurmuştur.

Türkler doğup yürümeye başladıkları yaştan itibaren atlar ile içli dışlı olmuşlardır. Göçebe halinde yaşamaları sebebiyle aileleri ve etraflarındaki herkes mutlak suretle iyi at süren insanlardan oluşuyordu. O kadar ki, söylentilere göre yürüyerek kısa mesafelere gidebilecekleri yerlerde bile çadırlarının önünde hazır bulunan atlara biner yolculuklarına öyle devam ederlerdi. Bu da biraz üşengeç bir millet olmamıza sebep olmuş olabilir, kim bilir. Türklerin Orta Asya’daki geniş vadilerde o kadar çok atları otluyordu ki bir dönem o tarafa seyahat eden seyyah “Ova boyunca her yerde atlar vardı, yaklaşık sayıları 15.000’i geçiyordu” demiştir. O dönemler düşünüldüğü zaman inanılmaz olan bu sayı günümüzde bile çok yüksek bir sayı. Tabii, bu örneğin doğrultusunda akıllara “bu kadar at vadilerde otluyor ve gezerken atlar birbirleriyle karışmıyorlar mı?” sorusu gelebilir. Buna çözüm olarak günümüzde de sürek hayvanları için kullanılan damgalama işlemlerini o dönemlerde atların ait oldukları obaları belli etmek için kullanmışlardır cevabı yeterli olacaktır. Böylelikle atların damgalarını gören Türkler o atın hangi obaya ait olduğunu anlayabiliyorlardı. Yaşanılan coğrafyanın iklim özelliklerine göre atların otlak yerleri değişiyor, bu sebeple de göçebe halinde yaşayan Türkler atlarıyla beraber çadırları taşıyorlardı. Bunun en güzel örneğini Anadolu’ya gelen göçebe Türkler zamanında görürüz. Emri altına girdikleri hükümdarlardan uç beyleri olarak görev alan göçebe Türkler yazlık ve kışlık olarak iki farklı toprak parçası istemişlerdir. Zaman zaman Türkler atlarını ekonomi aracı olarak da kullanıyorlardı. O dönemin resmen at tek at üreticisiydiler diyebiliriz. Komşu ülkelere genellikle bu Çin oluyordu, savaşta olmadıkları dönemlerde atlarını satıyor karşılığında ipek, kıyafet, süs eşyaları gibi araç gereçler satın alıyorlardı.

Türkler kısrak olarak bilinen dişi atları damızlık olarak kullanmayı tercih ediyorlardı. Bu sebeple üzerlerine bindikleri atlar çoğunlukla erkek atlardan oluşurdu. Kısrakları yaban atları ile çiftleştirerek oldukça dayanıklı ve süratli arkun denilen atlar elde ederlerdi. Kısraklar damızlık olarak kullanılmakta kalmıyor bir de kımız denilen sütünden de faydalanılıyordu. Kısrakları doğumdan itibaren sağarak kımız elde eden Türkler, kısrağın tekrar gebe kalma dönemine kadar sağma işlemini devam ettirilerdi. Kımızları koyup mayaladıkları kaplar yine atın derisinden elde ediliyordu. Atın kullanılabilecek her parçası adeta Türkler tarafından değerlendiriliyordu. Atın binek ve ekonomik değeri olduğu kadar etini yemeyi de çok severlerdi. Bu sebeple eski Türkler için en değerli et at eti olmaktaydı. Ancak burada belirtmek gerekir ki Türkler atlarını zorunlu haller ve dini ritüeller dışında kesmeyi tercih etmezlerdi. Genellikle otlaklarında yetiştirdikleri koyunları ve keçileri keserek et ihtiyaçlarını karşılarlardı. Geniş ovalara yayılmış olan Türklerin atçılıkları kadar hayvancılıkları da çok gelişmişti. Sürüler halinde koyunlar güder yine atta olduğu gibi bu hayvanların yününden derisine, sütüne kadar faydalanırlardı.

Hayvancılıkta o kadar gelişmişlerdi ki, çeşit çeşit atlar yetiştirmekteydiler. Bu atları renklerine, yürüyüş tarzlarına, beneklerine, vücut özelliklerine göre farklı farklı isimlendirmişlerdi. Bu atlara; turunculara or at, yağızlarına oy at, alacalı renklilerine ak at, kuba at, kır at, tumkara at, çilgü at, çından at, kızgul at gibi çeşit çeşit isimler vermişlerdir. Günümüzde peçeli at olarak adlandırılan atlara Türkler, kaşga at, alınlarında damla şeklinde şekil olan atlara ise ugar, ugar bül, tüküz at gibi isimler koymuşlardır. Atlar yalnızca renklerine göre değil vücut şekillerine göre de farklı isimler almışlardı. Bunlar; yassı arkası olan oturmaklı gibi olan atlar için büktel at, sırt kısmı daha darca ve yanları genişçe olanlar ketki at, boyu diğerlerine göre daha kısa ama sırt kısmı ise geniş atlar ise bulak at adlarını almıştır. Tüm bu atların hepsi aslında iki ana at türünün alt sınıflarından oluşuyordu. Bu türler taki ve tarpan olarak bilinen at türleridir.

Türkler nereye giderlerse gitsinler yanlarında muhakkak atlarını da götürmüşlerdir. Yalnızca bindikleri atları değil yazıda bahsedilen geniş vadilerindeki atları da götürmüşlerdir. Türklerin beraber seyahat ettikleri atlar, zaman içerisinde İslamiyet’in kabulüyle Türkmen Atı olarak bilinir olmuştur.

Türk Atlarının Belirleyici Özellikleri

Türk atlarının en belirleyici özelliği diğer atlara kıyasla daha ufak boyutta olmalarıdır. Yaklaşık olarak 140 cm uzunluğa sahip olup, uzun ve ince bacaklara sahiptirler. Günümüzde Türkmen Atı olarak bilinen türleri maalesef tükenmiş olsa da aynı türden gelen Ahal Teke atları halen Türkmenistan coğrafyasında varlığını sürdürmektedir. Bu at ırkı günümüzde İngiliz ve Arap Atı olarak bilinen at üzerinde de dna olarak etkili olmuşlardır. Tarihte ilk atı evcilleştiren topluluk olan Türkler, atı diğer dünyaya yaydıkları için dünyanın geri kalan coğrafyalarında ünlenen at türlerinin Türk atı soyundan gelmesi son derece olağandır. Yapılan çalışmalarda meşhur İngiliz Atı’nın dna diziliminde Türk Atı DNA’sına rastlanması tesadüf eseri değildir.

Modern Kültürümüzde Atın Yeri

Eskiden olduğu gibi atları bir çok alanda kullanıyor olmasak da halen ülkemizde atlara olan ilgi azalmış değil. Tabii o dönemin koşullarında atın yerinin önemine göre günümüzde çok küçük bir yer kaplasa da herkes için bu aynı öneme sahip değildir. Özellikle at yarışı tutkunları için. At yarışı izleyenler günümüzde atlara halen çok büyük önem vermektedir ve bununla beraber atlar üzerine iddaa oynamakta, at yarışı bülteni takip etmekte ve canlı at yarışı maçları izlemektedirler. Kimileri hipodromlara giderek atlar üzerine iddaa oynasalar da imkanı veya vakti olmayan at yarışı severler, canlı maç izle diye internette arama yaparak online bir şekilde yarışları takip etmektedirler. Bu yarış severler at yarışı bülteni üzerinde titizlikle düşünerek analizler yapar, oynayacakları iddaa olasılıklarını ince eleyip sık dokuyarak düşünür ve bahis oynarlar. At yarışı üzerine yapılan bu kafa yorma sonucu canlı maç izle diye tek tıkla istedikleri maçı anında canlı olarak izleyebilirler. Böylelikle yarışlar artık yalnızca ganyan bayileri ve hipodromlarla sınırlı kalmamış olup aynı zamanda isteyen kişinin anında ulaşabileceği bir konuma gelmiştir.

 

Bu Haberi Paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu